Suç Gelirinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun Kapsamında Avukatları Yükümlü Olarak Tanımlayan Değişikliğin İptali

I. Giriş

3 Nisan 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi’nin 18/01/2024 tarihli, 2021/28 Esas ve 2024/11 sayılı kararı (“Karar”) ile avukatların mesleklerini icra ederken malvarlığının yasa dışı yollardan elde edildiği veya kullanıldığı şüphesini doğuracak bir durumla karşılaşmaları hâlinde bildirimde bulunma yükümlülüğü altına sokulması özel hayata saygı hakkına getirilen sınırlamanın orantılı ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesi ile Anayasa’nın 13 ve 20’nci maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

II. İptale Konu Hüküm

5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun (“Kanun”) kapsamında “yükümlü” olarak tanımlanan gerçek ya da tüzel kişilerin suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesine ilişkin yükümlülükleri düzenlenmiştir.


Yükümlünün kimler olduğunu tanımlayan Kanun’un ikinci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde 27/12/2020 tarihli ve 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’un 20’nci maddesi ile değişiklik yapılmış ve tanımın kapsamı genişletilmişti. Yapılan değişiklik ile “yükümlü” ifadesinin tanımı şu şekilde belirlenmiştir:

“d) Yükümlü: Bankacılık, sigortacılık, bireysel emeklilik, sermaye piyasaları, ödünç para verme ve diğer finansal hizmetler ile posta ve taşımacılık, talih ve bahis oyunları alanında faaliyet gösterenler; döviz, taşınmaz, değerli taş ve maden, mücevher, nakil vasıtası, iş makinesi, tarihi eser, sanat eseri ve antika ticareti ile iştigal edenler veya bu faaliyetlere aracılık edenler ile noterler, spor kulüpleri, savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olmamak ve 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 35 inci maddesinin birinci fıkrası ile alternatif uyuşmazlık çözüm yolları kapsamında ifa edilen mesleki çalışmalar nedeniyle edinilen bilgiler hariç olmak üzere, taşınmaz alım satımı, sınırlı ayni hak kurulması ve kaldırılması, şirket, vakıf ve dernek kurulması, birleştirilmesi ile bunların idaresi, devredilmesi ve tasfiyesi işlerine ilişkin finansal işlemlerin gerçekleştirilmesi, banka, menkul kıymet ve her türlü hesaplar ile bu hesaplarda yer alan varlıkların idaresi işleriyle sınırlı olmak üzere serbest avukatlar ve Cumhurbaşkanınca belirlenen diğer alanlarda faaliyet gösterenleri,”

Yukarıda altı çizili ifadeden de anlaşılacağı üzere yapılan düzenleme ile avukatların Kanun kapsamında yükümlü tanımı içine alındığı görülmektedir. Bu durum avukatların mesleklerini icra ederken taşınmaz alım satımı, sınırlı ayni hak kurulması ve kaldırılması, şirket, vakıf ve dernek kurulması, birleştirilmesi ile bunların idaresi, devredilmesi ve tasfiyesi işlerine ilişkin finansal işlemlerin gerçekleştirilmesi, banka, menkul kıymet ve her türlü hesaplar ile bu hesaplarda yer alan varlıkların idaresi işleriyle sınırlı olmak üzere malvarlığının yasa dışı yollardan elde edildiği veya kullanıldığı şüphesini doğuracak bir durumla karşılaşmaları hâlinde bildirimde bulunmalarını zorunlu kılmaktaydı.

 

Anayasa Mahkemesi’ne sunulan dava dilekçesinde, bu yükümlülüğün avukatların sır saklama yükümlülükleriyle çeliştiği, ayrıca avukatların bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler hakkında tanıklık yapmaktan çekinme haklarının bulunduğu, avukatların herhangi bir usuli güvence ve sınırlamaya tabi olmadan yükümlü statüsüne sokularak müvekkilleriyle ilgili bilgileri bildirmekle yükümlü konuma getirildiği ve bu durumun özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmesini isteme hakkını, adil yargılanma hakkını ve hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaması ilkesini ihlal ettiği ifade edilmiştir. Bu nedenle de tanımda yer alan “…savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olmamak…” ibaresinin belirsiz ve öngörülemez olduğu gerekçesi ile kuralın Anayasa’nın 2, 20, 36 ve 38’inci maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III. Anayasa Mahkemesinin Değerlendirmesi ve Kararı

Anayasa Mahkemesi, kişilerin mesleki hayatlarının onların özel hayatlarıyla sıkı bir irtibatı bulunduğunu, meslek hayatına yönelik müdahaleler söz konusu olduğunda özel hayata saygı hakkının gündeme geldiğini, avukat müvekkil gizliliğinin özel hayata saygı hakkının kapsamında kaldığını ve avukatla müvekkili arasındaki konuşma ve bilgi alışverişinin avukatla müvekkil arasında gizli kalması gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle de Kanun kapsamında yükümlü tanımına dahil edilen avukatların, müvekkilleri ile olan ilişkilerinde elde ettikleri bilgileri idareyle paylaşma yükümlülüğü altına girmelerinin avukat müvekkil mahremiyetini etkileyebileceğine kanaat getirilmiştir.

 

Değerlendirmede bulunulurken meşru bir amacı olması halinde özel hayata saygı hakkına sınırlama getirileceği hususu üzerinde de durulmuştur. Kamu düzeninin sağlanması ve/veya suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sayılacak amaçlar bağlamında hakkın sınırlanacağı belirtilmiştir. Fakat avukatlık mesleği bakımından avukatla müvekkili arasındaki konuşma ve bilgi alışverişinin nihai amacı ne olursa olsun avukat müvekkil mahremiyeti yönünden güçlendirilmiş bir korumanın sağlanması gerektiği ve aksinin avukatlık mesleğinin temel fonksiyonunu yerine getirmesine engel teşkil edeceği vurgulanmıştır. Bu doğrultuda avukatlık mesleğinin icrası sırasında elde edilen meslek sırları ve bilgilerin özel hayata saygı hakkı bağlamında imtiyazlı bir korumaya sahip olması gerektiği ifade edilmiştir.

 
Kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacına ulaşmak için avukatların gerçekleştirdikleri birtakım iş ve işlemlerle sınırlı olarak Kanun kapsamında yükümlü tanımına dahil edilmelerinin bu amaçlara ulaşmak için elverişli olabileceği belirtilmiştir. Bunun ise ancak zorunlu toplumsal bir ihtiyaçtan doğabileceği ve burada mutlaka orantılı bir müdahale olması gerektiği yönünde bir ölçü belirlenmiştir. İptali istenen düzenleme bakımından bu kriterlerin sağlanıp sağlanmadığı değerlendirildiğinde, kuralda paylaşılacak bilgilerin mesleki sır kapsamında kalıp kalmadığını belirlemeye yönelik herhangi bir ek güvence veya mekanizma öngörülmediğinden, başka bir deyişle avukatlar herhangi bir ön inceleme olmaksızın doğrudan idareyle bilgi paylaşmakla sorumlu tutulduğundan avukatlara katlanamayacakları bir külfet yüklendiği ve düzenleme ile özel hayata saygı hakkına getirilen sınırlamanın orantılı ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılarak düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.

IV. Değerlendirme

Çoğunluğun görüşü doğrultusunda verilen Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında yapılan değerlendirmeler avukatlık mesleği ve avukat müvekkil gizliliği kavramı bakımından oldukça önemlidir. Karar’da genel itibari ile avukatlık mesleğinin özgürlükler ve haklar bağlamında korunması gereken hassas bir alan olduğu ve bu tür düzenlemeler yapılırken etkilerinin dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiği vurgulanmıştır. Öte yandan Karar’a ilişkin iki adet karşı oy bulunmaktadır. Bu karşı oylarda ise yargısal alana ilişkin meslek sırlarının kapsam dışında olması ve sadece sınırlı sayılan durumların yükümlülük kapsamında olması sebebi ile orantılılık şartının sağlandığı belirtilmiştir.


Burada AB Adalet Divanı’nın Avrupa Birliği hukuku kapsamında avukat müvekkil gizliliği kavramına açıklık getirdiği 8 Aralık 2022 tarihli kararına atıfta bulunmakta fayda vardır. AB Adalet Divanı özel hayata saygı gösterilmesi hakkı kapsamında avukat müvekkil gizliliğini değerlendirdiği söz konusu kararında1 gizlilik prensibinin avukatlar ile müvekkilleri arasındaki tüm iletişim için geçerli olduğuna ve savunma haklarının kullanılmasına ilişkin hizmetleri ile sınırlı olmadığına karar vermiştir. Kararda AB Adalet Divanı görüşünü ifade ederken “bir avukata danışan kişilerin, aralarındaki iletişimin özel ve gizli olmasını makul bir şekilde bekleyebileceklerini” ve “bu kişilerin, avukatlarının, kendi rızaları olmaksızın, kendisine danıştıklarını kimseye açıklamayacağına dair meşru bir beklentiye sahip olmaları gerektiğini” belirtmiştir.

 
Dolayısı ile Anayasa Mahkemesi’nin de özel hayatın gizliliğine vurgu yaparak vermiş olduğu iptal kararı ile avukat müvekkil gizliliğini sadece savunma hakkının kullanılmasına ilişkin olanlar ile sınırlı tutmadığı ve avukatlar ve müvekkilleri arasındaki tüm görüşmelerin özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunması gerektiğine kanaat getirdiği sonucuna varmak mümkündür. Gelinen noktada kanun koyucunun yeniden bir düzenleme yapıp yapmayacağı ve yapacak ise nasıl bir ek güvence veya mekanizma belirleyeceği ise merak konusudur.